Selcan TAŞCI


TÜRKİYE YÜZYILI'NA GİRİŞ

TÜRKİYE YÜZYILI'NA GİRİŞ


Daha iki gün önce yaptığı basın açıklamasında "Türkiye Yüzyılı" vurgusu yapan, "Türkiye yüzyılı için yolumuza; milletimize olan sorumluluğumuz, devletimize olan sadakatimiz, medeniyetimize olan bağlılığımız ve şehitlerimize olan borcumuzla devam edeceğiz" ilanında bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde görev yapan kolluk kuvveti, dün Ankara'da Anayasa Mahkemesi önünde "meslek nöbeti" başlatan öğretmenlere, önceki gün de, yine Ankara'da, TBMM önünde "torbaya atılmaya" karşı çıkan Alevilere müdahale etti.

Karşısındaki kitlelerin meşruiyetini, silahsızlığını, şiddete meyletmediklerini vesair düşününce orantısız ve sert olarak nitelemekte beis olmayacak müdahalelerdi.

*

Peki "Türkiye Yüzyılı" neydi?

"İnsanlarımızın temel hak ve özgürlüklerini en üst seviyeye çıkartan sessiz devrimlerin" final sahnesi.

Kapsayıcı, kuşatıcı, demokrasi temelli…

*

Karga tulumda gözaltına alınan öğretmenlerin derdi neydi; "Türkiye Yüzyılı" diye tanımlanan vizyonun hilafına bir çaba mıydı içine girdikleri?

"Öğretmenlere rağmen öğretmenlik meslek kanunu" hazırlanmasını, bunun "öğretmenlerin itirazlarına rağmen" sadece ama sadece Meclis aritmetiği marifetiyle geçirilmiş olmasını, ve yasal bir adım olan "iptal başvurusu"nun bağlanacağı kararın "öğretmenlerin ve öğretmenlik mesleğinin lehine" olmasını ummak, beklemek, konunun muhataplarını buna yönlendirmeye çalışmak hangi temel hak ve özgürlükle çelişebilirdi?

Hiçbiri.

*

Nasıl izah edeceksiniz "Türkiye Yüzyılı'na sadakatle bağlı" polisimizin, bir çocuğunun eşinin, kardeşinin, annesinin, babasının da dahil olduğu "öğretmen ordusu"na karşı sergilediği/sergilemek durumunda bırakıldığı sertliği?

"Onlar bizim bildiğimiz öğretmenlerden değil" mi?

Mesela "terörist" mi; bu ülkede haklı isyanını haykıran birçok kişi/kesim gibi!!!

Velev ki öyle;

Nasıl "öğretmenlik" yapabiliyorlar peki?

On yüz bin güvenlik soruşturmasından geçip de nasıl atanabildiler?

"Soruşturma" sopası gölgesinde, nasıl görevlerini sürdürebilmekteler?

Bu ülkede "öğretmen" kılıklı "teröristler" varsa, halen görev yapabiliyorlarsa ve çocuklarımız onların verdiği eğitimle yoğuruluyorsa; bu zafiyetten dolayı sistemin/düzenin önce kendi kendine müdahale etmesi, mümkünse kendini imha etmesi gerekmez mi?

*

Keza, bir önceki gün TBMM önünde aynı muameleyle karşılaşan Aleviler?

İnançlarının, inançlarını paylaşmayan, daha ironiği "aslında" meşru, makbul bile saymayanlar tarafından ve onlara rağmen dizayn edilmemesi dışında ne istediler?

Hakları değil mi?

*

Girişi böyleyse…

Allah, tasarladıkları ütopik yüzyılın gelişme ve sonucundan korusun Türk Milleti'ni.

Zira, hiç yok bunun bir "Türkiye Yüzyılı" olma ihtimali.

O yüzyıl; 1919'da başladı, gururla yaşandı ve emsalsiz bir vefasızlıkla noktalandı!

Mustafa Kemal Atatürk'tü mimarı…

Ve üniformalı, üniformasız, toplu, tüfekli, kılıçlı, oraklı, sabanlı, kağnılı, bohçalı bütün silah arkadaşları.

"Parantezciler" de tufanı…

*

Ama kapatamadılar, kapanmadı.

*

Unuttukları:

"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."

*

Velhasıl…

"Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız…"

"Cehennemler kudursa", kan ve irfanla kurduğumuz bu Cumhuriyet'in "Ölmez nigahbanıyız…"

*

Rahat uyu Atam…

Eğilen başımızı yeniden kaldıracağımız Türk yüzyılının kapısında, ruhunu şad etmeye hazırız…

Az kaldı.