Eski Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Sinan Ateş'in katledilmesinden sonra;
İnsani refleksleri sorguladık…
Siyasi refleksleri sorguladık…
İdari refleksleri sorguladık…
"Tüm yönleriyle aydınlatılsın" diyoruz ya, gelin bugün de madalyonun diğer yüzünü, MHP'nin anlaşılmaz pozisyonunun perde arkasını sorgulayalım.
*
Ne diyor MHP Genel Başkanı?
"Kirli tezgah…"
"Çirkin oyun…"
Olabilir mi?
Suikastın ardından "fail" yahut "azmettirici" yaftasının (sadece) MHP ve yan kuruluşlarının boynuna asılması, gerçekten de "Balığı tutmadan tavayı ateşe koymak" olabilir mi?
*
Aslına bakarsanız…
Neden olmasın?
*
Yürütülen soruşturma kapsamında anılan, alınan isimlere bakarak Sinan Ateş'e düzenlenen saldırının, ucu bazı MHP'lilere de uzanan/dokunan bir ayağının bulunduğundan şüphe duyulmayabilir.
Ama şöyle bir şüphe var:
Acaba…
Sinan Ateş ile halef ve selefi arasındaki çok aleni, bir saldırıyla sonuçlanması çok muhtemel, kimsenin şaşırmayacağı, sorumlular konusunda kimsenin zihninde zoru işareti oluşturmayacak açıklık ve şiddetteki husumeti, kendi projeksiyonu için kullanan başka bir odak da mı var?
Ateş'e "had bildirmek", "ayar vermek", "karizmasını çizmek" için saldırı düzenleyen ayak ile Ateş'in "ölüm emrini" veren ayaklar farklı mı?
Aynı tetikçi veya maşası olduğu taşeron çete, aynı anda iki tarafa da mı çalıştı?
Aynı silahın, aynı gün hem bir devrimcinin, hem bir ülkücünün katlinde kullanıldığı bir ülke için olmadık, olmayacak işler değil bunlar.
*
Velhasıl…
Artık kamuoyunun da malumu olan, ülkücü camiada restleştiği o isimler, akıllarınca Ateş'in boyunun ölçüsünü almak için çıktıkları yolda, akılsızca, hem MHP'yi hem de Türkiye'nin iç barışını hedef alan başka bir planın düğmesine basılmasına mı vesile olmuş oldular?
Biraz bilmece gibi olacak ama; kullandıkları çeteyi kullanan başka ve bir yapı tarafından kullanıldılar, ava giderken avlandılar mı?
*
İddia şu:
Ülkücü camiadaki hasımları söz konusu çeteyle -ki bu da kabul edilebilir bir iş değil ama- Ateş'in ayağına sıktırmak üzere anlaştı. Ancak, daha derin siyasi hesaplar güden birileri devreye girerek, Ateş'e düzenlenen saldırının kesinkes ölümle sonuçlanmasını sağladı.
Saldırının MHP'li isimlere uzanan ayağının iyot gibi ortaya çıktığı boyutu ne kadar acemice idi ise, diğer boyutu bir o kadar profesyonelce idi.
Dün, 1980 öncesinde bu nevi çok saldırı görmüş geçirmiş birkaç isimle konuşma fırsatım oldu; adı anılan MHP'li isimleri aşan "profesyonel bir dokunuş" olduğu konusunda hemfikirlerdi.
*
Ortada henüz toprağı kurumamış bir mevta ve iki yetim varken…
MHP kanadında da, Ateş'in ölümünden neredeyse memnun olunmuş gibi bir tavır sergilenirken bunları yazmak hem zor hem de havada kalıyor gibi ama;
Sinan'ı öldüren kurşunlar, MHP'yi de sağ bırakmadılar.
Bu saldırıdan Sinan ve ailesinden sonraki en büyük zararı MHP gördü.
Bir günde kaç puan kaybettiği bugün yarın ortaya çıkar.
Sadece oy değil; "her şeye rağmen MHP'de" kalan sayısız ülkücü, bu olayla birlikte partisine, davasına olan aidiyet duygusunu da kaybetti.
Peş peşe gelen istifalar, isyanlar, sitemler başka bir gezegende yaşanmıyor; hepimizin gözünün önünde derin bir kopuş yaşanıyor.
Dolayısıyla MHP'nin kurumsal hiyerarşisi içinde böyle bir işe kalkışabilmesi, böyle bir işi meşrulaştırabilmesi için ancak "intihar" kararı almış olması lazım.
*
Madem öyle…
Bu nevi "kumpas içinde kumpas"lar konusunda tarihî tecrübeye sahip bir parti, neden daha ilk gün, çıkıp da, soğukkanlı bir şekilde, "Yaşananların çok elim olduğunu ve kaygılarını" paylaşmak yerine "takdir ediyormuş" gibi algılanacakları bir yola saptılar?
Deniyor ki;
Neye uğradıklarını şaşırdılar.
Dumura uğradılar.
Amaç, MHP'yi seçim sürecinde öngörülen kanlı bir kaosun aktörleri arasına sokmak mı yoksa tamamen "Bahçeli sonrasının tasarımı"yla mı alakalı kestiremediklerinden; içerideki hesaplaşmayı yapamadılar.
Kim kimin kurbanı, kimi kimden korumaları, kimi gözden çıkarmaları, kimi karşılarına almaları, kiminle mücadele etmeleri, kime güvenip, kime teslim olup, kimden "kurtulmaları" gerektiğinden emin olamadılar.
*
Daha çok MHP'ye yakın olan çevrede Ateş suikastıyla alakalı konuşulanlar bunlar.
Her yönüyle aydınlansın diyorsak; bu tarafı da karartmadan yazacağız.
*
Bütün bu iddia ve ihtimaller uyarınca da soracağız:
Madem MHP, kendi kurumsal varlığını da Ateş suikastının hedeflerinden biri olarak görüyor, madem böyle bir tehdit algısı var, bu bulanık ve provokasyona açık varsaydığı ortamda hâlâ "kafa koparmalı", "hayat sınamalı" bir dil kullanması ne derece akıl kârı dır?
Yarın bir ülkücü de, -Allah muhafaza- bir yerde kafası koparılmış halde bulunursa, faili bu tehditlerin savrulduğu yerde aradığı için kim kızabilir kamuoyuna?
Ateşe odunu kim atmış oluyor; varsa gerçekten bütün ülke için güvenlik sorununa dönüşebilecek bir "kirli tezgah", kim kullanışlı bir zemin yaratmış oluyor tezgâhçılara?