Selcan TAŞCI


AH KEŞKE..

AH KEŞKE..


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı ve hakkında "siyasi yasak" da talep edilen dava yarın devam edecek.

İmamoğlu, dün sabah, Halk TV'de, İsmail Küçükkaya'ya konuk olduğu yayında, hakkında bu yönde bir hüküm çıkması durumunda, bunun iktidar açısından sandıkta ağır sonuçlar doğuracağına işaret etti ve "Fark atarız. Milyonlarca fark atarız" dedi.

ADVERTISING

*


Davada "siyasi yasak" talep edildiği günden bu yana aynını yazıyorum:

Ah bir yanılıp da verseler o yasağı!

*

İmamoğlu'na bu davayı açanlar, bu davaya bakanlar, bugüne kadar defalarca gündeme geldiği üzere iktidara "tabi" iseler, bu dava siyasi irade tarafından ve siyasi bir çıkar muradıyla "açtırılmış", "sipariş" bir dava ise, seyri boyunca tartışma konusu olan görevlendirmeler, yer değiştirmeler vesair hep bu nedenle ise…

İmamoğlu'nun "siyasi yasaklı" hale getirilebilmesi için davanın hukuki, siyasi bütün sorumlu, ilgili ve yetkililerinin akıllarını peynir ekmekle yemiş olmaları lazım.

Zira, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ortada. Böyle bir durumda iktidar değil çıkar sağlamak, sandıktan çıkamaz!

*

Meseleye buradan bakınca…

Ekrem Bey, nihayetinde seçilmiş bir büyükşehir belediye başkanı. Yaşı genç. Önü açık. Kendisine yakıştırılan makamlar gurur okşayıcı. Türkiye'nin her yerinde "fanları" var.

Sırf alem demokrasi dersi alsın/görsün diye "feda", "kurban" edilmesini temenni edecek halimiz yok; bu işin latifesi, ironisi…

*

Ama latife de, ironi de olsa düşünmesi çok güzel değil mi!

Düşününce insanın "keşke" diyesi de gelmiyor değil hani!

*

Ah keşke öyle bir hukuki, vicdani, siyasi hataya düşülse…

Düşülse de, İstanbul seçimlerinde 13 binlik farkı 800 binlere taşıyan "seçmen irfanı", "yüzde 50+1'e fit" haldeki siyasi hesap uzmanlarını hallaç pamuğuna çevirse…

Sittin sene akıllardan çıkmayacak bir "ibret" dersine sahne olsa seçim gecesi mesela;

Yüzde 60…

70…

Allah ne verdiyse…

Ne kadarıyla bu ülkede "akıl, mantık ve vicdan" kavramları fabrika ayarlarına dönebilecekse…

*

Öyle bir ders ki, sadece bu iktidar değil bundan sonraki hiçbir iktidar da "hukuk"u kendi menfaati, keyfi, siyaset tasarımı uyarınca kullanmaya, kuklalaştırmaya, maşalaştırmaya, sopalaştırmaya kalkışamasa!

EMSAL İSE BU DA EMSAL…

CHP Genel Başkanı'nın "başörtüsü" çıkışıyla başlayan ve Cumhur İttifakı'nın sunduğu metinde yer alan ucu açık ifadeler dolayısıyla "kamu düzeni" açısından ciddi sıkıntılar doğuracak bir hüviyete bürünen Anayasa değişikliği yalnızca esas değil usul açısından da tartışma yarattı.

Teklifte, TBMM'deki siyasi faaliyetlere katılmaması gereken Başkan Mustafa Şentop'un imzasının da bulunması üzerine, "Ama geçmişte Ali'nin de vardı, Veli'nin de…" nevi bir savunma başvuruyor iktidar yanlıları.

Tek Şentop muymuş?

Hikmet Çetin de yapmış, Mustafa Kalemli de, Hüsamettin Cindoruk da, Yıldırım Akbulut da, Bülent Arınç da, Köksal Toptan da, Cemil Çiçek de, Binali Yıldırım da…

Ee?

Yanlış, birden fazla kişi tarafından yapılınca yanlış olmaktan çıkıyor mu yani?

Şimdi bir kısmı muhalefet olan isimler de aynı hatayı yaptı diye "Tamam o zaman" mı diyeceğiz?

Ayrıca o isimler kanun teklifine imza attıklarında, dönemin muhalefetince alkışlarla mı karşılanmışlardı acaba?

Teklifin verildiği gece ekranda hatırlattık;

Misal, AK Partili Mehmet Ali Şahin, TBMM Başkanı olduğu dönemde benzeri bir imza polemiğiyle karşı karşıya kaldığında ne diyor?

"Benim önüme böyle bir teklif gelmemiştir. Gelse bile Meclis Başkanı olarak zaten imza atmam."

Emsal ise bu da emsal!

Keza, dönemin Cumhurbaşkanı'na soruluyor aynı konu.

O ne diyor?

Meclis Başkanı'nın imzası varsa üzerini çizerim.

Aritmetik olarak hiç lüzum da yokken, sırf ideolojik bir mesaj vermek, mesajın altını güçlendirmek uğruna değer mi "usul"ü bu kadar örselemeye?