aşımızın, 3?üncü faz testlerine başlandığı haberinden dolayı,
duyduğum memnuniyeti paylaşmak istiyorum.
Uzun zamandır görmek istediğimiz bir gelişmeydi.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Umarım, üçüncü faz testleri başarıyla sonuçlanır,
ve aşının yaygınlaşmasıyla,
pandemi süreci, milletimiz için olumlu bir düzleme oturur.
Yalnız dün akşam,
iktidarın havuz medyasında ve sosyal medyada yapılan, yoğun propagandayı gördükten sonra,
Sayın Erdoğan?ı uyarmak istiyorum:
Yerli aşı meselesinden, siyaset devşirmeye kalkıp da,
böyle önemli bir süreci baltalama.
Bırak, bilim kurulu, sağlık bakanlığı ve bilim insanlarımız,
süreci, olması gerektiği gibi yürütsün.
Milletimiz, yerli aşımızı uzun zamandır bekliyor.
Şayet, daha önce nice kritik konuda yaptığın gibi,
bu konuyu da, algı operasyonlarına kurban edersen,
bu sefer altında kalırsın.
Sonra söylemedi deme.
Değerli dava arkadaşlarım;
Şeyh Edebali, Osman Bey?e öğüdünde diyor ki;
?Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.?
Bu sözlerdeki büyük hikmete rağmen,
Türkiye, maalesef 19 yıldır, geçmişini bilmeyen,
geleceği de göremeyen bir iktidar tarafından yönetiliyor.
Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan ve arkadaşları, lafa geldi mi,
sürekli rahmetli Aliya İzzetbegoviç?ten söz edip,
onun değerlerinin takipçisi olduklarını iddia ederler.
İşte sözüm ona, bu fevkalade muhafazakar arkadaşlar,
Bosnalı kardeşlerimize kin kusan,
Eski Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Milorad Dodik için,
PTT?ye hatıra pulu bastırdılar.
Dün,
?Her bir Sırp?a karşılık, 100 Boşnak ölmelidir.? diyenlerle, kanka olan bu aymazlık,
Bugün de,
insanlık tarihinin, en büyük suçlarından biri olan, Srebrenitza Soykırımı?nı reddeden,
ve okullara, utanmadan savaş suçlusu Karadziç?in adını veren,
Boşnak düşmanı Dodik?in namına, pul bastırma peşinde?
Şu vefasızlığa bakar mısınız?
Şu ilkesiz duruşa bakar mısınız?
Şu sözde muhafazakarlığa bakar mısınız?
Yazıklar olsun size.
Yazıklar olsun sizin zihniyetinize.
Sayın Erdoğan;
sana rahmetli İzzetbegoviç?in bir sözünü hatırlatmak istiyorum:
?Savaşta büyük zulme uğradınız.
Zalimleri, affedip affetmemekte serbestsiniz.
Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın.
Çünkü, unutulan soykırım tekrarlanır.?
Bosna?daki soykırımı reddeden birine hatıra pulu bastırmak,
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç?in dediği gibi, soykırımı unutmaktır.
İnsanlık suçunu unutanların, insanlığın gönlünde yeri olmaz.
İnancımıza ve değerlerimize göre,
o pullarda kullanılan mürekkep değil, Müslüman kanıdır.
Bu yanlıştan derhal dönün ve o pulları, vakit kaybetmeden imha edin.
Ayıptır!
Aziz milletim;
Milletine verdiği sözleri unutan, milletine yabancılaşan,
milletinin dertlerini, acılarını görmezden gelen bir iktidar,
ömrünü tamamlamış demektir.
Hele ki, bu iktidar, bir de çıkıp, milletine yalan söylüyorsa,
artık uzatmaları bile tamamlamış demektir.
Ve böyle bir iktidarın, en azından utanması gerekir.
Ama maalesef, ne Sayın Erdoğan?da, ne de arkadaşlarında zerre utanma göremiyoruz.
Aksine, her şeyi iyi yaptıkları yalanını, ısrarla söylemeye devam ediyorlar.
Hizmet siyaseti yaptıkları masalını, her fırsatta anlatmaya devam ediyorlar.
Mesela;
Nice yetenekli gencimiz iş bulamazken,
müdürlerine 11, danışmanlarına da beş maaş vermeye, utanmıyorlar.
Mesela;
İşçilerimiz, memurlarımız, emeklilerimiz, ay sonunu getiremezken,
yollar, köprüler, havalimanları üzerinden,
o beş müteahhide, para aktarmaya utanmıyorlar.
Mesela;
esnafımız, çiftçilerimiz iflasın eşiğindeyken,
memleketin akarsularına, HES projeleriyle çökmüş yandaşlarına,
tıkır tıkır garanti ödemeye utanmıyorlar.
Mesela;
milletimize pandemi şartlarında, 10 milyar liralık desteği, rica minnet verirken,
beşli çetenin, vergi borçlarını tek kalemde silmeye utanmıyorlar.
Mesela;
Tank Palet?i peşkeş çektikleri yetmiyormuş gibi,
şimdi de bir diğer stratejik kurumumuzu,
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu?nu özelleştirmeye hazırlanıyorlar.
Ordumuzun mühimmatının, önemli bir bölümünü üreten bu stratejik kurumu da,
peşkeş maceralarına kurban etmeye utanmıyorlar.
Sözüm ona muhafazakarlar ama,
talan etmedik, kırmadık, dökmedik, satmadık bir şey bırakmadılar.
Satarak tükettikleri gibi,
girdikleri garip akçeli ilişkilerle, yiyerek de tüketmeye utanmıyorlar.
Değerli dava arkadaşlarım;
Utanmıyorlar, çünkü milletimizin gerçekleri artık umurlarında bile değil.
Çünkü, Ak Parti ve ortakları için birinci öncelik, saray sefasının sürmesi.
Nitekim, çok konuşup, az iş yapan, Sayın Erdoğan?ın aklı, özellikle şu sıralar,
içeride düşman ilan edip, dışarıda dost olduklarıyla meşgul.
Bunun son örneği, Afganistan meselesi.
Biliyorsunuz Amerika, Afganistan?dan çekiliyor.
Ama aklı, oradaki havaalanında kalıyor.
?Ne yaparım?? diye, kara kara düşünürken,
iç politikada, Amerika?ya etmedik laf bırakmayan Sayın Erdoğan,
devreye giriyor, ve nedense bu işe gönüllü oluyor.
Yani bir anlamda diyor ki;
?Dostum Biden, sen rahat ol, biz bu işi üstleniriz.?
Şu devlet insanlığına bakar mısınız?
Buradan Sayın Erdoğan?ı, aklını başına almaya davet ediyorum.
Afganistan ile tarihi bağlarımız var.
Türk askeri, orada görev yaptığı süre boyunca, asla muharip görev üstlenmedi.
Tam tersine, kardeş Afgan halkına yaptığı yardımlarla gönülleri kazandı.
Şimdi, hiçbir güvenlik gerekçesi yokken,
ve sırf sen yeni Amerikan başkanına şirin görüneceksin diye,
böyle bir riske girmenin akılla izah edilir bir yanı yoktur.
Üstelik, bu anlamsız göreve aday olurken,
para-pul konuşmanın da manası yoktur.
Sayın Erdoğan;
Afganistan?ı kim bu hale getirdiyse, bırak o toplasın.
Dostun Biden?a söylemen gerekenleri söyleyemedin,
Söylememen gerekeni de, büyük bir iştahla söylüyorsun.
Amerikalı askerin canını kurtarmak için,
kendi askerini feda etmeye, bu kadar hevesli olma.
Böyle diplomasi olmaz.
Böyle devlet yönetilmez.
Bu maceraya atacağın kınalı kuzuların, ayağına taş değse senden biliriz,
hesabını da sana sorarız.
Bunu da böyle bilesin!
Aziz milletim;
Sayın Erdoğan?ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla öncelikli görevi,
Afganistan?da havaalanı güvenliği sağlamak değil,
Kendi milletinin huzur ve refahını sağlamaktır.
Ancak maalesef kendisi, işini yapmadığından,
milletimizin huzur ve rafahı için, İYİ Parti olarak biz çalışıyoruz.
Nitekim Sayın Erdoğan, zengin masalarında hesap yapmakla meşgulken,
ben ve arkadaşlarım, il il, ilçe ilçe dolaşıyor, milletimizi dinliyoruz.
Kendisi, Biden?in ne dediğiyle ilgilenirken,
biz, Bitlisli esnafımıza kulak veriyoruz.
Kendisi, yeni kankalıkların peşinde koşarken,
biz, Afyonlu vatandaşlarımızın dertleriyle dertleniyoruz.
Kendisi, Türkiye?nin değil, şahsının çıkarlarını kovalarken,
biz, yüz binlerce kamu çalışanının toplu sözleşmesine kafa yoruyoruz.
Buradan Sayın Erdoğan'a seslenmek istiyorum:
Sen önce dön;
Bitliste, baba yadigarı dükkanlarda,
yaşam savaşı veren, esnafımıza yapılanları gör.
Dükkanları yıkılmak üzere olan esnafımızın, çaresizliğini gör.
?Dere ıslahı yapacağım.? diye,
yüzlerce Bitlisli esnafın, ekmeğiyle oynayan vurdumduymazlığı gör.
Sen önce;
İstanbul Pendik de,
?Yardımlar için iki defa başvuru yaptım,
ikisinde de alamadım, çünkü Ak Partili değilim? diyen, esnaf kardeşimi duy.
?Gelen 100 müşterinin 90?ı dert yanıyor.
Ülkenin kaynakları heba ediliyor.
Ama hiçbir şey yapamıyoruz? diyen,
kuyumcu kardeşimi duy.
?Beş çocuğum var.
Bu şartlarda nasıl ayakta kalacağız bilmiyorum? diyen,
ayakkabıcı kardeşimin feryadını duy.
Ama görmüyorsun, duymuyorsun.
Çünkü umursamıyorsun.
Küçük ortakla kafa kafaya vermişsiniz,
?bu eğri düzeni nasıl ayakta tutarız?? diye, hesap yapıyorsunuz.
Ne hukuk tanıyorsunuz, ne de ahlak.
Ne insafınız kalmış, ne de vicdanınız.
Varsa yoksa iktidarınız.
İki gün önce Afyon?daydım.
Senin o iktidar hesabın için, Afyonlu kardeşim ne diyor biliyor musun?
?Böyle iktidar yere batsın.? diyor.
Bir kasap kardeşim;
?Eskiden haftada bir gelen müşteri, şimdilerde ayda bir gelebiliyor.
Üreticinin maliyeti arttığı için, hem onlar, hem de biz sürekli fiyat artırıyoruz.
Millet kasabın yolunu unuttu.? diyor.
Turizm acentesi sahibi bir kardeşim;
?Nefes kredisi en yüksek faizle veriliyor.
Adı Nefes Kredisi ama, bu faizle nefesimiz kesiliyor.? diyor.
Bolvadin?deki bir çiftçi kardeşim, feryat ediyor;
?Ne olacak bizim halimiz?
Yem 160, 170 lira.
Yemin ederim, 70-80 hayvandan, 2-3 hayvanım kaldı.
Gübremiz pahalı, mazot pahalı.
Mera diye bir şey de kalmadı.
Yayladaki yerleri de elimizden alıyorlar.? diyor.
Sen, milletimizin gerçeğini görmesen de, Çay ilçesindeki kardeşim görüyor.
Diyor ki;
?Malcılık bitti, çiftçilik bitti.
Biz bitince esnaf bitiyor.
Televizyona çıkıp, ??Vatandaşım iyi durumda? diyor.
Gelsin de görsün bakalım ne haldeyiz.?
Aynen böyle diyor.
Sayın Erdoğan;
İşte sana milletimizin gerçekleri.
Sefa sürdüğün saraydan, bir zahmet başını çıkar da, vatandaşını bir dinle.
Bu ucube sistemle, devleti devlet olmaktan, vatandaşı da çileden çıkardın.
Bir zahmet sokağa çık da, milletin gerçeklerini gör bakalım.
Bu hafta Milletin Kürsüsünde,
senin o duymazdan geldiğin insanlarımızdan biri var.
Okullar kapandı, evden çalışma dönemine geçildi,
ve koca bir sektör, çaresizlik içinde kıvranıyor.
Servis firmaları ve emekçileri zor durumda.
Onlardan biri, servisçilik yapan, Ahmet Alper İntepe kardeşim, bugün aramızda.
Şehit babasına bile, utanmadan, sıkılmadan, ekranlarını kapayan,
TRT ve Meclis Televizyonundan,
servisçi kardeşlerimizin sesini duyurmalarını, elbette beklemiyoruz.
Ama onlar istedikleri kadar sansürle sinler
biz, milletimizin sesini, Türkiye?ye duyurmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Buyur Ahmet kardeşim, söz de kürsü de senindir.
Teşekkür ederim.
Bu iktidarın gerçekleri görmeye niyeti,
milletimizin sesini duymaya da tahammülü yok.
İşte o nedenle,
biz vatandaşımızın ayağına gidip,
dertlerine tercüman olduğumuzda, arkadaşlar çileden çıkıyor.
İftiralar, hakaretler, havada uçuşuyor.
Varsın olsun.
Onlar, gönüllerince çileden çıkabilirler.
İstedikleri yalanı söyleyip, istedikleri çamuru atabilirler.
Biz ısrarla milletimizin sesini duyurmaya,
ve itinayla onları çileden çıkarmaya devam edeceğiz.
Kimse merak etmesin.
Değerli milletvekilleri,
Hayatı ve Türkiyeyi, betondan ve 5 müteahhitten ibaret zanneden bu zihniyet,
enerji konusunda da, maalesef sınıfta kalmıştır.
Türkiye nin potansiyelinin ve imkanlarının farkında bile değiller.
Her zaman söylüyorum.
Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz.
Bakın;
Türkiyenin, enerjide toplam kurulu gücü, 97 bin megavat.
Bunun yanı sıra, sadece rüzgar enerjisi potansiyelimiz, 48 bin megavat.
Yani, tüm kurulu gücümüzün yarısı kadar, rüzgar enerjisi potansiyelimiz var.
Yıllık, 100 milyon ton petrole eşdeğer, güneş enerjisi potansiyelimiz var.
Bu rakam ne demek?
İran?ın yılda ürettiği toplam petrol kadar, güneş enerjisi potansiyelimiz var demek.
35 bin megavatlık da, jeotermal enerji potansiyelimiz var.bilmiyorsan hatırlatayım gerçi sınıfıyın en tembeli sensin biliyoruz.
"HABER EDİTÖRÜMÜZ MELİKE AL"
(UNUTMAYIN GERÇEKLERİ BİZ YAZARIZ)